7 Mayıs 2013 Salı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN DÖRDÜNCÜ YÖNETİM DEVRESİ









Yazan: Fahrettin ÖZTOPRAK

Türkiye Cumhuriyeti’nin Dördüncü Yönetim Devresi, tek hükümet dönemlik bir devredir. Bu devre Mustafa Kemal Atatürk’ün ömrünün sonlarına rastlar. İsmet İnönü Başbakanlık görevini bırakmış, yerine Mahmut Celal Bayar gelmiştir. Bu Atatürk Dönemi’nin ikinci defa başbakan değişimidir. Ali Fethi Okyar nasıl İsmet Paşa’dan sonra CHP hükümetinin başbakanlığını yapmışsa, Mahmut Celal Bayar da bu dönemde CHP tek parti hükümetinin başbakanlığını yapacaktır.
Dördüncü Yönetim Devresinde Türkiye iki olayla meşgul olmuştur. Doğuda 1930 yılından beri baş gösteren, şiddetini 1937 yılı baharında artıran Dersim İsyanı ve İkinci Türk Devleti’nin kuruluşu. Dersim İsyanı bu devrede bastırılmıştır. Ayrıca 2. Beş yıllık kalkınma planına dahil olarak 100 fabrikanın kurulması tasarlanmış, ancak Atatürk’ün vefatıyla söz konusu 100 fabrikanın kurulması ancak lafta kalmıştır.[1]

DOKUZUNCU DÖNEM HÜKÜMETİ:


-                     Başbakan Mahmut Celal Bayar,
-                     Gümrük ve İnhisarlar vekili Ali Rana Tarhan,
-                     Adliye vekili Şükrü Saraçoğlu,
-                     Müdafaa-i Milliye vekili Kazım Fikri Özalp
-                     Dahiliye vekili Şükrü Kaya
-                     Hariciye vekili Tevfik Rüştü Aras,
-                     Maliye vekili Fuat Ağralı,
-                     İktisat vekili Şakir Kesebir,
-                     Maarif vekili Saffet Arıkan,
-                     Nafia vekili Ali Çetinkaya,
-                     Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye vekili Ahmet Hulusi Alataş
-                     Ziraat Vekili Şakir Kesebir,
Faik Kurdoğlu[2]

Türkiye Cumhuriyeti 9. Dönem Hükümeti, 25 Ekim 1937’de Mahmut Celal Bayar Başbakanlığında kurulmuş, 11 Kasım 1938’e kadar devam etmiştir.[3]
İsmet İnönü, 1925 yılından başlayıp 1937 yılında görevden ayrılana kadar, CHP’nin genel başkanı olmamasına rağmen, Başbakanlık görevini aralıksız sürdürmüştü. Bu dönemde Türkiye’deki bütün önemli politik gelişmelerinde o, Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra ikinci adam rolündeydi. Atatürk, soyadı kanununun kabulünden sonra İsmet Paşa’ya İnönü soyadını bizzat verdi. Siyasi muhalefetin etkisiz kılınmasında, inkılapların gerçekleştirilmesinde, iktisadi alanda Devletçilik ilkesinin kabulü ve uygulanmasında İsmet İnönü, Atatürk’e her an destek verdi ve yardımcı oldu. Bütün bunlara rağmen, yönetime ilişkin konularda, tekdüze ekonomi ve Hatay Meselesinde 1937 yılının başından itibaren Atatürk’le ters düşmeye başladı. Eylül ayında da Başbakanlıktan ayrıldı.[4]
Onun başbakanlıktan ayrılmasında çok şey söylenir. Bu hususta o kadar çok söylenti vardır ki, tarifi imkansız.
Söylentilerden biri Nyon Konferansı ve Antlaşması ile ilgilidir. Güya, İnönü bu antlaşmaya karşı çıkmış. Söz konusu antlaşma Türkiye’yle İtalya arasında ciddi sorunlara yol açarmış. Anlaşmayı Türkiye Cumhuriyeti adına imzalayan da Hariciye vekili TevfikRüştü Aras.[5] Bu belli ki bir söylenti, doğru olup olmadığını bilmiyoruz. İkinci söylenti ise, Ankara’da Bira Fabrikası açılması olayı. Bu fabrikanın açılması gecikmiş. İsmet İnönü’nün eniştesi Kudüslü Abdürrezzak ve mebus Ahmet İhsan Tokgöz adlı iki kişi İstanbul’da Bomanti Şirketi’nin imtiyaz ortaklığını almış. Çok kar ediyorlarmış. Güya, Ankara’da Bira Fabrikası kurulursa zarar edecekleri endişesine tutulmuşlar ve yeni kurulacak olan fabrikanın kuruluşunu geciktirmeye başlamışlar. Bunda İsmet İnönü’nün de rolü varmış.[6] Tabi ki bunun da doğru mu, değil mi olduğunu bilemeyiz. Öyleyse söz konusu söylentilere kulak asmayacağız. Bunu ben bir misal olarak, söylentilerin ne gibi boyutlara varacağını belirtmek için verdim. Çünkü, bilmekte fayda var. Nedeniyse 12 yıl süresiz ve kesintisiz Başbakanlıkta kalan birinin bir anda görevden ayrılması veya alınması, tabi ki bu dikkat çeker.
Atatürk, 13 Kasım 1937’de Doğu Anadolu gezisine çıktı. Bu geziye Başbakan, Bakanlar ve komutanlar da katıldı. Sivas, Malatya, Diyarbakır, Elazığ, Adana, Mersin, Afyonkarahisar ve Eskişehir vilayetleri gezildi. O bu gezide Malatya Sümerbank Bez Fabrikası’nda incelemelerde bulunmuş, Diyarbakır Üniversitesi’nin açılması için ayrılan arsaya bakmış, hatta Diyarbakır-Irak-İran demiryolu inşaatının temelini atmış, 17 Kasım 1937’de Dersim ve Elazığ illerine geçerek, incelemelerde bulunmuştur. Atatürk bu gezide Dersim’le yakından ilgilenmişti. Soyungeç köprüsünün açılışını yapmış, hatta söz konusu köprünün adına Singeç konması teklifinde bulunmuş, Pertekli gençler ve çocuklarla da ilgilenmiş, bir kısmını yanına çağırıp bakmış, yüzlerinden çıkan Şark çıbanlarının nedenini onlara sormuş, aldığı cevaplarda buna sineklerin yol açtığını öğrenince hükümet doktorunu acilen çağırmış, ona tedavilere tez elden başlanmasını ve gecikmeden söz konusu yaralarla mücadele edilmesi emrini vermiştir.
Atatürk Doğu Anadolu gezisinde Elazığ’a da uğramıştı. Onun geldiği gün Elazığ Halkevleri’nde bir gece düzenlendi. Bu gecede Atatürk bir konuşma yapıp, Elazığ adının aslında Elazık olduğunu, buna rağmen bu şehre Osmanlıdan beri Elaziz denildiğini, bu ismin yanlış olduğunu, şehre bundan sonra Elazığ denilmesi gerektiğini söyledi. Gece yarısı bir ara Atatürk, çevresinde toplanan kalabalığı aldı, onlara “Yürüyelim arkadaşlar” dedi: Bu sözün üzerine Elazığlılar, marş ile Elazığ sokaklarında toplu halde yürümeye başladılar.
Atatürk, 22 Ocak 1938-1 Şubat 1938 arasında Yalova’da kaplıcalarda dinlendi. Çünkü rahatsızlığı artmıştı. Sağlığı yönünden bazı şikayetleri vardı. Doktor onu muayene etmiş ve Siroz başlangıcı teşhisini koymuştu.[7]

1)           Hatay Devleti:


1938 yılında Almanya Avusturya’yı ilhak etmişti. Fransa bunun üzerine Türkiye ilişkilerinde yumuşamaya başladı. İki ülke arasında 3 Temmuz 1938’de bir Askeri Antlaşma imzalandı. Bu anlaşmadan Hatay’ın belirlenen statüsü korundu. Türkiye-Fransa arasında 4 Temmuz 1938’de bir Dostluk Antlaşması imzalandı. Bunun üzerine İskenderun Sancağı’nda seçimler yapıldı. Ağustos ayında gerçekleştirilen seçimlerin ardından, İskenderun Sancağı Meclisi 2 Eylül 1938’de açıldı. O gün toplanan Meclis İskenderun Sancağı adını değiştirip, Hatay Devleti adını verdi. Meclis bu devletin yönetim şeklini de Cumhuriyet olarak belirlemişti.[8] Atatürk tuttuğunu koparan bir adamdı. Böylece o başladığı işi bitirmişti, gönlü rahattı.

2)           Atatürk’ün Vefatı:


Mustafa Kemal Atatürk, 16 Ekim 1938’de ilk krizi atlatmış, sağlığı gittikçe düzelmeye başlamış, 22 Ekim 1938’de sağlık durumunun çok iyi olduğu bildirilmiş, ancak o, Ankara’da Cumhuriyet Bayramı törenlerine 29 Ekim 1938’de katılamamış, törende okunması için bir mesaj göndermişti. Yatağındaydı. Daha ayağa kalkmamıştı. O durumda 15 gün kaldı. Yataktan hiç çıkmamıştı. Yine bir kriz geldi. Durum normal seyrinden çıkmıştı. 10 Kasım 1938’de sabah saat 9’u 5 geçe dünyaya gözlerini yumdu.[9]
Türk milleti yeis içindeydi. Tabutu 16 Kasım 1938’de, Dolmabahçe Sarayı’nda tören salonuna Türk bayrağı ile örtülü bir katafalk üzerinde konuldu. Halkın ziyareti için o gün izin verildi. 16 Kasım 1938’de Aziz Ata’sını İstanbul halkı kabre uğurlamadan önce doya doya seyretti. 19 Kasım 1938’de, yine bu salonda onun cenaze namazı kılındı. İmam Prof. Dr. Şerafettin Yatkaya’ydı. Cenaze alayı Gülhane Parkı’na geldi. Tabut burada Yavuz zırhlısına bir torpidoyla kondu. İzmit’e götürülen cenaze oradan özel bir trene Ankara’ya uğurlandı. 20 Kasım 1938’de Atatürk’ün naaşı Ankara’daydı.[10] Doktorlarından biri onun için, zayıftı, kilo vermişti; şuuru, muhakemesi ve mantığı yerindeydi, der.[11] Ruhu şad ve bahtiyar olsun.



[1] Kemal Cabıoğlu, Ekonomide Kurtuluş Savaşı, Genişletilmiş 2. Baskı, Pamer Yayınları/3 Mart 2010, İstanbul,, s. 230

[4] Komisyon, (Prof. Dr. Refik Turan, Prof. Dr. Mustafa Safran, Prof. Dr.Necdet Hayta, Doç. Dr. M. Ali Çakmak, Doç. Dr. Cengiz Dönmez, Yrd. Doç. Dr. Muhammet Şa­hin,), Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, Genişletilmiş ve Güncellenmiş 18. Baskı, Okutman Yayıncılık, Ankara 2011,, s. 285

[5] Süleyman Kocabaş, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi 2 (Atatürk ve İnkılaplar Dönemi 1923-1938), Vatan Yayınları/38, İstanbul 2006,, s. 362-363

[6] Süleyman Kocabaş, a.g.e., s. 363-364

[7] Türkiye Cumhuriyeti Tarihi –II-, a.g.e., s. 389-390

[8] Komisyon, a.g.e., s. 246

[9] Naci Kasım, Gazi’nin Hayatı (Büyük Gazi’nin Çocukluğundan İtibaren Ölümüne Kadar Bütün Hayatı), İstanbul Maarif Kitaphanesi, İstanbul 1981., s. 147

[10] Naci Kasım, a.g.e., s. 148

[11] Cemal Kutay, Atatürk’ün Son Günleri, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1981, s. 163

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder