Yazan: Fahrettin ÖZTOPRAK
Türkiye Cumhuriyeti’nin
Dördüncü Yönetim Devresi, tek hükümet dönemlik bir devredir. Bu devre Mustafa
Kemal Atatürk’ün ömrünün sonlarına rastlar. İsmet İnönü Başbakanlık görevini
bırakmış, yerine Mahmut Celal Bayar gelmiştir. Bu Atatürk Dönemi’nin ikinci
defa başbakan değişimidir. Ali Fethi Okyar nasıl İsmet Paşa’dan sonra CHP
hükümetinin başbakanlığını yapmışsa, Mahmut Celal Bayar da bu dönemde CHP tek
parti hükümetinin başbakanlığını yapacaktır.
Dördüncü Yönetim
Devresinde Türkiye iki olayla meşgul olmuştur. Doğuda 1930 yılından beri baş
gösteren, şiddetini 1937 yılı baharında artıran Dersim İsyanı ve İkinci Türk
Devleti’nin kuruluşu. Dersim İsyanı bu devrede bastırılmıştır. Ayrıca 2. Beş
yıllık kalkınma planına dahil olarak 100 fabrikanın kurulması tasarlanmış,
ancak Atatürk’ün vefatıyla söz konusu 100 fabrikanın kurulması ancak lafta
kalmıştır.[1]
DOKUZUNCU DÖNEM HÜKÜMETİ:
-
Başbakan Mahmut Celal
Bayar,
-
Gümrük ve İnhisarlar
vekili Ali Rana Tarhan,
-
Adliye vekili Şükrü
Saraçoğlu,
-
Müdafaa-i Milliye vekili
Kazım Fikri Özalp
-
Dahiliye vekili Şükrü
Kaya
-
Hariciye vekili Tevfik
Rüştü Aras,
-
Maliye vekili Fuat
Ağralı,
-
İktisat vekili Şakir
Kesebir,
-
Maarif vekili Saffet Arıkan,
-
Nafia vekili Ali
Çetinkaya,
-
Sıhhiye
ve Muavenet-i İçtimaiye vekili Ahmet Hulusi Alataş
-
Ziraat
Vekili Şakir Kesebir,
Faik Kurdoğlu[2]
Türkiye Cumhuriyeti 9.
Dönem Hükümeti, 25 Ekim 1937’de Mahmut Celal Bayar Başbakanlığında kurulmuş, 11
Kasım 1938’e kadar devam etmiştir.[3]
İsmet İnönü, 1925
yılından başlayıp 1937 yılında görevden ayrılana kadar, CHP’nin genel başkanı
olmamasına rağmen, Başbakanlık görevini aralıksız sürdürmüştü. Bu dönemde
Türkiye’deki bütün önemli politik gelişmelerinde o, Mustafa Kemal Atatürk’ten
sonra ikinci adam rolündeydi. Atatürk, soyadı kanununun kabulünden sonra İsmet
Paşa’ya İnönü soyadını bizzat verdi. Siyasi muhalefetin etkisiz kılınmasında,
inkılapların gerçekleştirilmesinde, iktisadi alanda Devletçilik ilkesinin
kabulü ve uygulanmasında İsmet İnönü, Atatürk’e her an destek verdi ve yardımcı
oldu. Bütün bunlara rağmen, yönetime ilişkin konularda, tekdüze ekonomi ve
Hatay Meselesinde 1937 yılının başından itibaren Atatürk’le ters düşmeye
başladı. Eylül ayında da Başbakanlıktan ayrıldı.[4]
Onun başbakanlıktan
ayrılmasında çok şey söylenir. Bu hususta o kadar çok söylenti vardır ki,
tarifi imkansız.
Söylentilerden biri Nyon
Konferansı ve Antlaşması ile ilgilidir. Güya, İnönü bu antlaşmaya karşı çıkmış.
Söz konusu antlaşma Türkiye’yle İtalya arasında ciddi sorunlara yol açarmış.
Anlaşmayı Türkiye Cumhuriyeti adına imzalayan da Hariciye vekili TevfikRüştü
Aras.[5]
Bu belli ki bir söylenti, doğru olup olmadığını bilmiyoruz. İkinci söylenti
ise, Ankara’da Bira Fabrikası açılması olayı. Bu fabrikanın açılması gecikmiş.
İsmet İnönü’nün eniştesi Kudüslü Abdürrezzak ve mebus Ahmet İhsan Tokgöz adlı
iki kişi İstanbul’da Bomanti Şirketi’nin imtiyaz ortaklığını almış. Çok kar
ediyorlarmış. Güya, Ankara’da Bira Fabrikası kurulursa zarar edecekleri
endişesine tutulmuşlar ve yeni kurulacak olan fabrikanın kuruluşunu geciktirmeye
başlamışlar. Bunda İsmet İnönü’nün de rolü varmış.[6]
Tabi ki bunun da doğru mu, değil mi olduğunu bilemeyiz. Öyleyse söz konusu
söylentilere kulak asmayacağız. Bunu ben bir misal olarak, söylentilerin ne
gibi boyutlara varacağını belirtmek için verdim. Çünkü, bilmekte fayda var.
Nedeniyse 12 yıl süresiz ve kesintisiz Başbakanlıkta kalan birinin bir anda
görevden ayrılması veya alınması, tabi ki bu dikkat çeker.
Atatürk, 13 Kasım 1937’de
Doğu Anadolu gezisine çıktı. Bu geziye Başbakan, Bakanlar ve komutanlar da
katıldı. Sivas, Malatya, Diyarbakır, Elazığ, Adana, Mersin, Afyonkarahisar ve
Eskişehir vilayetleri gezildi. O bu gezide Malatya Sümerbank Bez Fabrikası’nda
incelemelerde bulunmuş, Diyarbakır Üniversitesi’nin açılması için ayrılan
arsaya bakmış, hatta Diyarbakır-Irak-İran demiryolu inşaatının temelini atmış,
17 Kasım 1937’de Dersim ve Elazığ illerine geçerek, incelemelerde bulunmuştur.
Atatürk bu gezide Dersim’le yakından ilgilenmişti. Soyungeç köprüsünün
açılışını yapmış, hatta söz konusu köprünün adına Singeç konması teklifinde
bulunmuş, Pertekli gençler ve çocuklarla da ilgilenmiş, bir kısmını yanına
çağırıp bakmış, yüzlerinden çıkan Şark çıbanlarının nedenini onlara sormuş,
aldığı cevaplarda buna sineklerin yol açtığını öğrenince hükümet doktorunu
acilen çağırmış, ona tedavilere tez elden başlanmasını ve gecikmeden söz konusu
yaralarla mücadele edilmesi emrini vermiştir.
Atatürk Doğu Anadolu
gezisinde Elazığ’a da uğramıştı. Onun geldiği gün Elazığ Halkevleri’nde bir
gece düzenlendi. Bu gecede Atatürk bir konuşma yapıp, Elazığ adının aslında
Elazık olduğunu, buna rağmen bu şehre Osmanlıdan beri Elaziz denildiğini, bu
ismin yanlış olduğunu, şehre bundan sonra Elazığ denilmesi gerektiğini söyledi.
Gece yarısı bir ara Atatürk, çevresinde toplanan kalabalığı aldı, onlara “Yürüyelim arkadaşlar” dedi: Bu sözün
üzerine Elazığlılar, marş ile Elazığ sokaklarında toplu halde yürümeye
başladılar.
Atatürk, 22 Ocak 1938-1
Şubat 1938 arasında Yalova’da kaplıcalarda dinlendi. Çünkü rahatsızlığı
artmıştı. Sağlığı yönünden bazı şikayetleri vardı. Doktor onu muayene etmiş ve
Siroz başlangıcı teşhisini koymuştu.[7]
1) Hatay Devleti:
1938 yılında Almanya
Avusturya’yı ilhak etmişti. Fransa bunun üzerine Türkiye ilişkilerinde
yumuşamaya başladı. İki ülke arasında 3 Temmuz 1938’de bir Askeri Antlaşma
imzalandı. Bu anlaşmadan Hatay’ın belirlenen statüsü korundu. Türkiye-Fransa
arasında 4 Temmuz 1938’de bir Dostluk Antlaşması imzalandı. Bunun üzerine
İskenderun Sancağı’nda seçimler yapıldı. Ağustos ayında gerçekleştirilen seçimlerin
ardından, İskenderun Sancağı Meclisi 2 Eylül 1938’de açıldı. O gün toplanan
Meclis İskenderun Sancağı adını değiştirip, Hatay Devleti adını verdi. Meclis
bu devletin yönetim şeklini de Cumhuriyet olarak belirlemişti.[8]
Atatürk tuttuğunu koparan bir adamdı. Böylece o başladığı işi bitirmişti, gönlü
rahattı.
2) Atatürk’ün Vefatı:
Mustafa Kemal Atatürk, 16
Ekim 1938’de ilk krizi atlatmış, sağlığı gittikçe düzelmeye başlamış, 22 Ekim
1938’de sağlık durumunun çok iyi olduğu bildirilmiş, ancak o, Ankara’da Cumhuriyet
Bayramı törenlerine 29 Ekim 1938’de katılamamış, törende okunması için bir
mesaj göndermişti. Yatağındaydı. Daha ayağa kalkmamıştı. O durumda 15 gün
kaldı. Yataktan hiç çıkmamıştı. Yine bir kriz geldi. Durum normal seyrinden
çıkmıştı. 10 Kasım 1938’de sabah saat 9’u 5 geçe dünyaya gözlerini yumdu.[9]
Türk milleti yeis
içindeydi. Tabutu 16 Kasım 1938’de, Dolmabahçe Sarayı’nda tören salonuna Türk
bayrağı ile örtülü bir katafalk üzerinde konuldu. Halkın ziyareti için o gün
izin verildi. 16 Kasım 1938’de Aziz Ata’sını İstanbul halkı kabre uğurlamadan
önce doya doya seyretti. 19 Kasım 1938’de, yine bu salonda onun cenaze namazı
kılındı. İmam Prof. Dr. Şerafettin Yatkaya’ydı. Cenaze alayı Gülhane Parkı’na
geldi. Tabut burada Yavuz zırhlısına bir torpidoyla kondu. İzmit’e götürülen
cenaze oradan özel bir trene Ankara’ya uğurlandı. 20 Kasım 1938’de Atatürk’ün
naaşı Ankara’daydı.[10]
Doktorlarından biri onun için, zayıftı, kilo vermişti; şuuru, muhakemesi ve
mantığı yerindeydi, der.[11]
Ruhu şad ve bahtiyar olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder